Sevgi kendi derinliğini bilmez, ayrılık vakti gelip çatana kadar...

29 Temmuz 2012 Pazar

çukurda...


Zaman aldınız.Boşa kürek çektiğim her vakit şen kahkahalarınızla...Hoş sohbetleriniz yoktu,hoş yüzleriniz.Ne bileyim biraz afrodizyak biraz yalnızlıktı işte hepsi bu.Sizinle çığır aşmadık, yolumuz bir yere varmadı, döndük dolandık işte. Ne var ki zaman aldı,yol aldı vakitler,mevsimler sıra sıra takvim yapraklarından aktı geçti,can aldı. Akan bir nehre uzattık ayaklarımızı,nehir sandık kendimizi, dağları ovaları aştık sandık.Oysa yerimizde saydık,nehirler aktı,biz seyre daldık,yıldızlar gibi kaydık sandık. Sayı saymayı sevmem ben, hep bir tükeniştir benim için,1 derim içim yanar ,2 bak bu da geçti ,3 ler 4 ler akıp geçti işte.Kaygım pek alışık olmadığınızdan, biraz içliyim biraz dışlı bazen.Söyleyemediklerim ve söylediklerim hepsi bende gizli.Tanıdık değilim,beni kimse tanımadı,tanıtmadım kendimi.Beni siz tanımladınız,biraz size yakın biraz benden uzak.Nitekim her birinizde ayrıyım,kötüyüm,iyi,eğlenceliyim bazısına, bazısına halden anlamaz biri.Zaman aldınız,kör kütük sarhoştuk belki de, biri ayıltmadı bizi,güldü halimize.Küçük adımlar attık,küçülerek zamanla,çok şey başarmadık ki biz ama çok baş kaldırdık. Sizinle geçti zaman , seyrettiğim düzensiz bir film gibi,kahramana odaklandım,olayın içeriği dikkatimi çekmedi.Şimdi bu vakit,sessiz sedasız biraz terleterek zihnimi,aklımda kalan anılardan bir pasta ,size birer dilim ikram etsem,yeseniz ,doymak bilmeseniz.Size ön yargılarınızdan ,kaygılarınızdan ,kuruntularınızdan,mükemmelliğinizden,şüphenizden bir bukle çelenk, bana biraz vakit gerek.  g.y

1 Mayıs 2012 Salı

1 MAYIS



    Sana anlatmadılar hiç anlatmayacaklar çünkü. Görmek istedikleri duymak istedikleri şeyler değil. Aman boşver diyip,  yıllarca ötelenen şeyler çünkü ,can sıkabilecek şeyler, lüzumsuz boş şeyler…Sana anlatmayacaklar çünkü sen çocuksun ,çocuk kalacaksın.Büyüyeceksin,o ilk saç teline beyaz değene  kadar hatta…Ellerin tutmayana, kulakların duymayana kadar anlatmayacaklar, çünkü sen çocuksun hala. Çocuk gibi büyüyüp çocuk gibi öldürecekler seni ama yine de anlatmayacaklar.Yani seni çocuk doğuranlar, seni çocuklar gibi gömecekler toprağa  ama yine konuşmayacaklar.Bilirim aşka da "aşk" dersin sen , sevmeye de "sevmek". Ölen birini gördüğün zaman "ölmüş" diyeceksin, yaşayana "yaşıyor" diyeceksin. Benim diyeceğim herşeye aynı şeyi diyeceksin belki .Yeşil aynı canlılıkta, sarı aynı solgunlukta gelecek her ikimize. Şiirler ve şarkılar kulağımıza aynı gelecek. Silinecek hatıralar, soluk bir anı kalacak geçmiş ve biz  günü kurtarmaya çalışacağız seninle.Oysa sen halen çocuk kalacaksın.Çocuk düşlerin olacak senin ve ancak çocuk kadar güçlü olucaksın. Çocuklar gibi ağyacak, çocuklar gibi mızmızlanacaksın. Çocuklar gibi sinirlenip çocuklar gibi unutacaksın. Kızmıyorum çünkü sen çocuksun, çocuk kalacaksın. Ben çocukları severim, sevdiğim gibi kalıcaksın.

     Bugun 1 Mayıs. Sen de televizyonlardan tıpkı diğer çocuklar gibi kitlelere boş boş bakmış ve  sıkıcı bulmuşsundur hiç şüphesiz.Oyun havuzuna alamadığın ciddiyette görünecek sana çünkü,  büyük yorgun yüzler…Pankartlar renkli gelse de ilgini kaybettirecek kadar itici gelecek kızgın sloganlar. Derdi tasası olanlar seni ilgilendirmeyecek,sen çocuksun çünkü. Tehlikeli işlerde parmağın olmayacak,fikir beyan etmeyeceksin ,direktifler alacaksın,uygulamadığında uslu olman söylenecek. Harfiyen yerine getireceksin,sen çocuksun çünkü. Parıltılı işler peşinde olacaksın,parıltılı giysilerin, parıltılı oyuncakların olucak.Kırılan her oyuncağını bir köşeye atacaksın,bir daha dönüp bakmamak üzere.Sen çocuksun çünkü , tamir etmekten, onarmaktan ve kurtarmaktan çok uzak olacaksın.Kızmıyorum çünkü sen çocuksun, çocuk kalacaksın ve ben çocukları severim,sevdiğim gibi kalacak,çocuk gibi yaşayacaksın…

Tutarsızlık …



Bir şeyin hakkını vermek gerekir ise o da tutarlılığımın kati süretteki yalpalanmasıdır. Düz bir çizgi de yürüdüğünüzü bildiğiniz zaman hiç şüphesiz olması gerekenden daha bi sağa sola sallanırsınız. Gördükleriniz sizi bir koşula sürükler zira, koşullamalar ise aklımızı baskı altına aldığından mıdır bilinmez ,daha bi panik atak yapmaya başlatır sizleri. Bu yüzden doğru olmamız gerekirken doğru olmamayı daha bi dikkat çekici buluruz.  Ve bu yüzden yapmamız gerekeni bildiğimiz zaman, aslında yapmamamız gerekenlerle ilgileniriz. Yaşamın berraklığını kaybettiği zamanlar, işte böyle yapacaklarımızın (yapmayacaklarımız da dahildir bunlara ) sayıca çokluğu ile doğru orantıda gelişir. Günlerce ışıksız bir odada kalan birine ansızın milyarlarca rengi gösterdiğinizde gözleri nasıl kamaşacaksa,  onlarca yıldır hapis yatan birinin ansızın merdivenlerden indirilmesi nasıl karmaşıksa ,yapmamız gerekenlerin sayıca cokluğu da beynimizdeki karmaşanın asıl sebebidir işte. Ne kadar kelimemiz  var ise diliniz o kadar karmaşıktır ve beyniniz ne denli işliyor ise fikirleriniz ve devinimleriniz de o denli komplekstir.Ve ne kadar komplekseniz ,dalgalarınız o denli yüksek ,sakinliğiniz o derece sessiz olur.  

24 Nisan 2012 Salı

Siyah kedinin yalnızlığı



    Sarrafçılar çarşısında yürür iken gözlerimize takılması muhtemel olanca şeylerden bir tanesi de buydu işte. Alabildiğince renkli hediyelik eşyalar içerisinde,  nargilelerin , etnik kıyafetlerin,  sedef taşları ile süslü tavlaların arasında , olanca ateşi ile yanan hoş tütsü kokuları altında,  pek bir renksiz,  pek alalade durmasına karşın , siyah beyaz kadar net ve keskin çizgileri ile ve siz diyin 30 ben diyim 50 seneyi aşkın yani olanca di'li geçmiş zamanda , öyle apar topar bir araya getirilmiş ve belli ki yurdun çeşitli bölgelerinden derlenerek gelen, adını cismini bilmediğimiz,yaşayıp öldüklerini kestiremediğimiz,bir coğu güleç yurdum  insan fotoğrafı ile karşılaşmamız olasıydı.  Daha yakınen baktığınızda , fotoğraf karmaşılarının ardında bir kaç insan sülieti üşüşür gözlerinize. bir çoğu özenle hazırlanmış pozlar ne var ki... Küt duruşlar, donuk bakışlar, belli bir naiflikte gülüşleri ile ellerinden geldiğince siyah beyaz bir fotoğrafa can vermeye çalışan ablalar abiler.  Birçoğunun ölmüş olması pek olası,  hatta içlerinden en erken gideni de o gördüğünüz kedi olsa gerek. Bakın bakın resmin ordasındaki şaşkın kediden bahsediyorum..Rengini pek anlamak mümkün değil ama yine de gözümün gördüğüne inanmak istercesine ,"siyah "renkte ki kedi" demek geliyor içimden.  Yüzlerce fotoğraf ve binlerce insan. Binlerce hazırlanmış insan,  kimisi aniden yakalanmış bir çekime, bakınız kedi gibi ,  kimisi belli pek önceden hazırlamış duruşunu, nefeslerini tutmuş ve kısarak gözlerini. Kimisi bir toplantıyı daha resmileştirmek için kadınlı erkekli olağan bir kareye ait olmuş (bakın bakın sol alt köşede) ve kimisi asker anısı(o pek bir diplerde)...Bir çoğunun ardında kısa ve klişe sözler bulursunuz ayrıca..."Sayın Hakkı Beyin siz değerli dostlarına hatırasıdır..01.03.1968" ...
    
    Bazen yalnızlığın yaşayanlara ait  olduğunu sananlar vardır,  bir yalnızlık yıllar yılı bir kutu içinde , hiç tanımadığı biri tarafından alınıp,  fotoğrafının ince ince incelenmesini beklemek olabiliyor bazen.Ve yalnızlık bazen,  adresinde olmayan bir fotoğrafın belki ,hiç bilmediği bir şehrin bir girdabında, bir sarrafın bir köşeye apar topar üst üste yığdığı terkedilmişlik olabiliyormuş. Belki de bu fotoğrafı arkadaşımın çekmesinde ki nedenidir yalnızlık. Belki de objektifin temasıdır yalnızlık... Şimdi hepsi birden bir kareye poz verir iken ,aklıma gelen tek şey,  çekiyoruuum çekiiiyorumm çektiiim ! demek oluyor...

28 Mart 2012 Çarşamba

VEDA




Şimdi bir başka mevsime kanat açan kuşlar gibi; uçup gidiyor gönlüm, bir yerden bilmediğim bir başka yere.Öyle süzüldüğüme bakmayın siz yine de. Öyle çırpınışlarımdaki ahenk , heyecandan değil , yaşama telaşından. ..Bir nebze daha sıcak olur kaygısıyla bu amansız göç… Bu ayrılık biraz da mecburiyet hani.  Biraz daha sıcak, daha sevecen bir rüzgar esintisine yol almaktayım ben. İsterim ki koynumda dolu dolu olsun o naif meltem. İsterim ki güneş en sıcak dokunuşları ile değsin kanatlarıma. Duru pınarlar ,güneş yüzü gören engin denizler hayal etmekteyim ,  sonra alabildiğince bozkır,  bir baharda tomurcuk veren bir ağac tepesini düşlemekteyim. Bana bakan heyecanlı çocukları düşlemekteyim , bir bahar telaşı, bir çiçek sevecenliği ile bana bakan çocuklar hani. Gözlerinin içi gülen çocuklar, kalpleri temiz çocuklar ,tenleri esmer  ,kalbi pespembe çocuklar düşlemekteyim. Şimdi bir başka dünyaya kanat açan kuşlar gibi ya kalbim, ne yalan söyleyim üzülürüm bende ayrılıklara, geride bıraktığım derme çatma yuvama, ayak bastığım toprağa, kar altında üşüyen çocukların soğuk ve donuk bakışlarına üzülürüm. Üzülürüm kömürün yoksul ve yoksun  kokusuna , metruk varoşların yalnızlığına, yalınayak aç ve umutsuz insanlara üzülürüm. Ağır ağır kaldırmaktayım kanatlarımı bu yüzden , ince ince süzülmekteyim ve usul usul ve sessiz sedasız gitmekteyim. Sevmiyorum ya ayrılıkları ,Allah şahidimdir,  ne vakit bir yaprak düşse , bir damlası eksilse o engin denizlerin , o uçsuz bucaksız ovalarda bir avuç çiçek  yitip gitse, bir böcek ölse , bir karınca yitip gitse , ben derd etmekteyim, içimin yangınında yanıp, kor olup tükenmekteyim. Bana hayırsız demeyin, gitmek zorundayım çünkü. Ben güneşi severim ezelden, güneş benim evimdir, ona boyun bükerim ,ona tövbe ederim. O nerde yüzünü gösterse ,nerde bir ışık verse , her daim ona giderim. Bir ayrılık değildir bu, kaçmak ta değil üstelik.Güneşim ,canım efendim, sevdiğim güneşim …Biliyorum bir gün yakacaksın beni, ölümüm belki peşinde olacak. Ama bir sevdadır yaşamak yine de .bu kavuşma sevdası bir ölümdür belki de…Şimdi bir başka mevsime kanat açan kuşlar gibi, vefasız, bir aşka kanat açar gibi heyecan dolu yolculuğum devam etmekte…g.y

14 Mart 2012 Çarşamba

Gölge de...


Ve bir takım kelimeler yerli yersiz gelir aklıma bazen. Birkaç anı işte birkaç görüntü ,bir telaş ile gelir bir hüzün mihrabı göçer gider... Sesimin sesine karışması , tıpkı terinin terime karışması kadar  samimiyetten gelir. Öyle kısık gözle bakarım ben, sinirden değil ! mutluluktan bilesin. Ne var ki bir “elveda” bir “hoşça kal” demek ağır gelir ya bazen ,yazarım yazarım doymam ,uzunca da konuşurum bilirsin , bir çok söz sarf ederim de ,bir “git” diyemez yüreğim.  Ama yine de gölgeler gibi kaybolur,  bir ışık hüzmesinde ellerin , gözlerin … Birinin ardına sığınırlar onlar , tanımadığım birinin , onlar kendinden hep büyük karanlıklar işte ve ben  bir hüzme ışık telaşında iken, onlar bir su gibi akar daima akar, kör karanlık kuytularında yalnızlığımın.Bir çölde yağmur değil , bir toprağın çatlayan damarlarından fışkırır , taze bir kan gibi yani öyle  hırçın ve saldırgandır gölgeler. Bir intihardır ayrılık, ilkin fikren sonra bedenen. Şimdi bir söz kadar ağır, bir “git” kadar keskin ve yürek yakan sözler bilmekteyiz ikimizde. Pek bir gözyaşı döktük  kardeşim, pek ağladık seninle ,kolay olmamaktaydı biliriz bazı zamanlar.zamanlar ki her an'a ayrıca tad ve zehir ektiğimiz o garip kombinasyondur ya hani ve hani  Unutmak dedikleri de çat kapı gelir, kırar pencereyi camı öyle gider ya hani…Sen yine de kork o sözlerden bundan böyle. Kork ve Sakın !  g.y

10 Mart 2012 Cumartesi

DZİEN SWİRA 2002 ( kaçığın günü )



İMDB : 8.1
Director: 
Writer:    
Stars:


Ağız dolusu kahkahalar atmayacaksanız da yer yer tebessüm ettirecek yer yer düşündürecek ,opsesif bir adamın durağan hayatından bir kaç kesiti ele alan kült filmlerden biridir ,dzien swira...ve hiç şüphesiz zaman zaman abartılı, zaman zaman çok yerinde tespitler sunan, ilginç olmasının yanında şimdiye kadar izlediğim en sinir bozucu filmlerden biri diyebileceğim yapımdır ayrıca. Zira karakter ile  benzer yönlerinizi gördüğünüzde yüzünüzde oluşan tebessüm, onun abartılı takıntılarının ortaya çıkmasıyla sinire dönüşebiliyor.Film izleyici için sabrı zorlasa da siz yine son haddede sarf edilen bu güzel sözlerin hatırı için izleyin. bu film bir yaşlılık paradigmasıdır unutmayın :)





Benim yol arkadaşım.
Yaşamını tıpkı|karıncı yuvalarının...
ışığa açılan kapıları|gibi kurdun.
Ve kendini bir|kozanın içine...
hapseder gibi davrandın.
Günlük yaşamın boğucu|alışkanlıklarında...
Ve her gün seni çıldırtmayı|sürdürse de...
sen bu alışkanlıklardan|yavaşça bir barikat yükselttin...
Tüm fırtınalara...
Gel-gitlere...
Yıldızlara ve duygulara karşı...
Her günkü insani durumunu|unutmayı sürdürmek...
yeterince çabaya mal oluyor.
Bugün senin yapıldığın balçık...
Kurudu.
Ve sertleşti.
Kimse senin içinde artık|bir zamanlar yaşamış olan...
Ne bir astronot...
Ne bir müzisyen...
Ne özverili birisi...
Ne bir ozan...
Ne bir insan...
Bulamayacaktır.