Sevgi kendi derinliğini bilmez, ayrılık vakti gelip çatana kadar...

29 Şubat 2012 Çarşamba

Ayrılıklarda...


Toklu Dede Mahallesi, sadece ahşap evleriyle değil,
 sakinlerinin yaşam biçimiyle de
 geleneksel mahalle özelliklerini günümüze dek sürdürmüş İstanbul’un nadir mahallelerinden biriydi...











Komşuluk bağlarının çok güçlü olduğu mahallede, havaların ısınmasıyla sokakla iç içe bir yaşam başlıyordu.









          Mahalle sakinleri, sobalı küçük evlerinde yıllar boyu mütevazi bir yaşam sürmüş.









Televizyon, mahalle için temel bilgi ve eğlence kaynağı.





Her haftaya yeni bir tebliğ veya olumsuz işaretle başlanırken, kadınların neşeli kapı önü sohbetleri, yerini kaygılı bir bekleyişe bırakıyor.





nasıl olsa her ayrılık bir diğeri ile aynı.pılını pırtını toplayıp gidenler ve geride bırakılanlar...







Alıntı: Bianet


Füsun KARAMAN - Galata Fotoğrafhanesi

28 Şubat 2012 Salı




1-Şeriat Kapısı
   2-Tarikat Kapısı
  3-Marifet Kapısı
  4-Hakikat Kapısı

Öğreti olarak bu kapılar birer birer geçilerek Hakikate ulaşılır


Öğrencilerinden biri Mevlana’ya sormuş
- Efendim, bu 4 kapı mes’elesini ben pek anlayamıyorum Bana
anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız ?

“Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var Hepsi
rahlelerine eğilmiş Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra
gel sana anlatayım”

Adam gitmiş birincinin ensesine bir tokat asketmiş Tokadı yiyen
derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlâna’nın öğrencisini yere yıkmış
Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var
Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat asketmiş
O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş
Öğrenci devam etmiş üçüncüye de bir tokat atmış Üçüncü şöyle bir
kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş
Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına
devam etmişÖğrenci Mevlâna’ya dönmüş, olanları anlatmış

Mevlâna ;
“İşte sana istediğin örnekler;
Birinci; şeriat kapısını geçememiş biri idi Şeriatta kısasa kısas
olduğu için tokadı yeyince kalktı Aynısını sana iâde etti
İkinci; tarîkat kapısındadır Tokadı yeyince o da kalktı tam tokadı
iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi “Sana
kötülük yapana bile iyilik yap” Onun için döndü, yerine oturdu
Üçüncü; mârifet kapısına kadar gelmiştir İyinin ve kötünün tek
Yaradan’dan geldiğini bilir, inanır Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi
âlet etti diye merakından söyle bir dönüp baktı
Dördüncü; hakikat kapısını da geçmiştirİyinin ve kötünün tek sahibi
olduğunu bilir Onun için dönüp bakmadı bile

Zen hikayeleri / Suyu Taşırmayan Gül Yaprağı



Uzakdou'da bir Budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.Burada geçerli olan incelik, anlatmak istediklerini konusmadan açıklayabilmekti.
Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi.Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya çan, zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki Budist,kapıda duran yabancıya baktı.Bir selamlaşmadan sonra sessiz konusmaları başladı.Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun içine bıraktı.
Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı.

Vedalar Şiiri


Öylesine gideceğim
Taş yürekli yolları kamçılayacak çizmem
Başımda hercai aşklarımdan bir çelenk
Bir istasyon kaçağı zifiri tren
Karda fayton çığlıkları, sarıkamış’tan
Öylesine gideceğim
Gölgem kalacak

Oralarda da akşam olacak
Akşamlar ki aşkın uzak öyküleridir
Metruk varoşlarında buzdan bir şehrin
Bir mevsimin yalazından bir gönül çıkmazından
Çerkez’in kahvede ‘merhaba’ korosundan
Sivas dolu bir sevdadan öylesine gideceğim
Yüreğim kalacak.

Öylesine gideceğim
-bugün mü desem-

üç vakte kadar çökecek mihrabım
telli ve tellerinden eylül sarkan bir duvak
açılmayı bekleyecek ayışığı boyunca
çiçeğini kıyamete saklayan bir diyardan
büyümüş bir inkardan, gecikmiş bir intihardan
öylesine gideceğim 
neyim kalacak

Niğde’de meyhane sokağında
Hoyratça dolaştım üç gün üç gece
Baharda, zemheride, yazda üç gece
İmkansız bir sevdadan, esmer bir yalnızlıktan
Yankısı içerimde saklı bir sonbahardan
Yorgun, yılgın, mağrur
Öylesine gideceğim
Sen kalacaksın

Öylesine gideceğim
Üsküdar’da udiler hüzzam bir meltem çalacak
Gemiler demir alacak, gözlerinden
Tedirgin menekşeler solacak
Aşk sisli hatıradır, eylüldür efendim!
Bir sürgün gibi eski zamandan
Öylesine gideceğim 
Ahım kalacak
Seni sevmek gibi bir günahım kalacak.


Öylesine gideceğim 
Sen yoksun, bu bir gizli hazandır
Bilemezsin, fena halde yalnızım
Sen, ey kalbimin gizli tarihi!
-bir sairin nesi vardır acaba-
bir şairin nesi varsa onları
alıp da gideceğim
sen kalacaksın!

Öylesine gideceğim
Silinecek hafızam, aşkım, korkum, kederim
İçimdeki canilerin cinayet saatidir
N’olur çıkagelme! Yağmurum gizli kalsın
Gizli kalsın avazem, çığlığım, şiirim gizli kalsın
Mağlubum gideceğim
Adım kalacak
Seni sevmek gibi bir inadım kalacak

Öylesine gideceğim bilmem ki n’em kalacak
İçime bıraktığın cehennem kalacak…
Cehennem kalacak…


Ali İhsan KOLCU

film tanıtım

Christopher Nolan’ın, neo-noir türünde çektiği yüksek tansiyonlu siyah beyaz bir baş yapıt. Adını film boyunca da hiç öğrenemediğimiz “genç bir yazar”, ilk kitabına karakter bulabilmek için Londra sokaklarında bilmediği insanları takip ederek onların hayatlarına gizlice tanıklık eder. Bir gün takip ettiği kişi tarafından fark edilince işler değişir. Film, farklı kurgusu ve başarılı oyunculuklarıyla olduça dikkat çekiyor.  sinemalar puanı :6.2          imdb : 7.6

Alejandro Gonzalez Inarritu tarzı bir kurgusu, "Binjip" e benzer bir konusu var. Finali hayli şaşırtıcı, siyah beyaz çekilmiş olmasına rağmen hiç rahatsız etmiyor. toplum karmaşasında genelden özele inen bir balış açısı ile sıradan insanların yaşam şekillerine alışkanlıklarına dikkat çeken senarist ,durumun kontrolden çıkışını müthiş bir iş ile ele alıp sahneye taşıyor...

christopher nolan tarafından yazılan, yönetilen hatta kameraya alınan (kimselere vermem hepsi benim!!) deli filmlerden. darren aranofskynin pi filmindeki hap yutma gibi yakın planlar (cort diye plastik eldivenlerin bir anda ele geçirilişi) ve kalabalık cadde sokak sahneleri burda da vardır. tamamen kurgu üstüne dayalı olan zekice bir yapıt. mesajı bile var: " ayrıntıları bi'daha düşün..önemlidir.."


SAAT tasarım...



















HALİL CİBRAN

Dostum, göründüğüm gibi değilim. Görünüş sadece giydiğim bir elbisedir, senin sorgularından beni, benim kayıtsızlığımdan seni koruyan, özenle örülmüş birelbise.
benim içimdeki ‘ben’, dostum, sessizlik içinde oturur, sonsuzluğa dek kalacak orada, doyulmaz, erişilmez.
ne söylediklerime inanmanı, ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim- çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden, yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.
‘rüzgar doğuya esiyor’ dediğin zaman ‘evet, doğuya esiyor’ derim: çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil, deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem.
denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın, zaten anlamanı da istemem. bırakdenizimle başbaşa kalayım.
senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir: böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini, vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir, ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin-görmemenden, duymamandan hoşnudum ben. bırak gecemle başbaşa kalayım.
sen cennetine yükselirken ben cehennemime inerim- o zaman bile bu ulaşılmaz uçurumu ötesinden bana seslenirsin,’arkadaşım, yoldaşım’ ben de sana seslenirim, ‘yoldaşım, arkadaşım’-çünkü cehennemimi görmeni istemem. alevler görüşünü yakacak, duman burnuna dolacaktı. senin gelmeni istemeyecek kadar çok severim cehennemimi.bırak, cehennemimle başbaşa kalayım.
sen gerçeği, güzeli, doğruluğu seversin; ben de sen hoşnut olasın diye bunları sevmenin yerinde ve iyi olduğunu söylerim ama içimden senin sevgine gülerim. gene de gülüşümügöresin istemem. bırak kahkahalarımla başbaşa kalayım.
dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın; hayır sen eksiksizsin- ben de seninle ölçülü ve düşünerekkonuşurum. oysa ben deliyim. ama gizliyorum deliliğimi. bırak deliliğimle başbaşa kalayım.
dostum, sen benim dostum değilsin, ama ben bunu sana nasıl anlatacağım? benim yolum senin yolun değil, gene de birlikte yürüyoruz elele. 



http://tr.wikipedia.org/wiki/Halil_Cibran
http://leb.net/~mira/

terk-

Yillanmis bir yalnizligin olgun meyvalarini topluyorum baglarimda.boylesine  verimli 
bir topraktan aliyorum hasadimi ben. gunesin ve ruzgarin sarip sarmaladigi govdemde cok ca yersiz yurtsuzu, kimi canli kimi  cansiz cokca mahluku barindirdim barindiriyorum.koklemi  yedi kat derine salmisim, dallarim yildizlara deger.heybetli bir govdem bir yalnizligin paranormal keyfini suruyorum.şimdi soğuk bir gecede dallarımın arasından süzülerek geçen rüzgar, hani o yağmur damlalarını çarpmaktasınya yüzüme , hani bir gök gürlüyor tepemde, bir yağmur baştan aşşağıya yıkıyor ya beni, durmadan uluyor çakallar kurtlar,  yine de bir medet umar gibi varıyorlarya gölgeme.şimdi ben kime diyim,  ne diyim. böyle yalnız çaresiz, köklerimle tutunmuşum ya toprağa, birilerinin beni alıp bir çöle gömmesini ummak çok mu ayıp ! kendi gölgemde uyumak çok mu ayıp ! 

zaman(sız)

yürümüyor kalemler eskisi gibi, sözler eskiden olduğu gibi kolay çıkmıyor ağızlardan.Kaybetmenin ve kazanmanın kolay olduğu zamanlardan bahsetmek gerekirse eğer,  çok eski dilde bir aşk öncesine tekamul eder...gençliğimiz ; öyle asi rüzgarların seyrine saldığımız uzun ve dökülmeyeceğine yemin edebileceğim saç zamanlarıydı hani. Kolaydır sövüp saymak, öyle beylik cümleler kurup dünyaya göğüs germek kolaydır.Bir fidanın bin kökünün olduğunu bildiğimiz ancak bin kökün bir kaderi olduğunu öngöremediğimiz zamanlar.Balık gibi tutarim seni ey zaman diyip, kaş kaldırdığımız sert baktığımz zamanlar hani. Hani ile başlayan her cümlenin terkinde,  işte o güç ve heyecan dolu zaman gelir önüme. Sonra ansızın bastonlu bir adam bulurum aynada, ne çok benzer bana, hergün daha çok ,hergün daha...Hergün daha karmaşıklaşarak yüzümdeki cizgiler ve her fikir daha dallanarak geniş bir coğrafyaya yayılır gibi kontrolü zor hükmü zor. Bazen az şey bildiğimiz ve kendimizden emin olduğumuz zamanlarda daha kolay olur seçimler, ne kaybedeceğini nasıl kaybedeceğini tam olarak idrak edemeden öyle bodoslama her fikre, ateşli bir ok gibi fırladığımız zamanlarda daha eminizdir daha hızlı daha sert ve kazası daha can alıcıdır; öngöremediğimiz kazası hani... hani ile başlayan her geçmiş zaman bana toyluğumun o dinç, o başı dik zamanını hatırlatsa da , hayatın doğasından bir o kadar da uzak olduğum fikrine kaptırır beni.Şşimdi biliyorum bir kulağınızdan gelip bir kulağınızdan çıkıyor ise sözler ,"hani" demiyorsunuzdur henüz. Yüksek ritimli yazılar okumak ise niyetiniz, yayından çıkmaya hazır bir ok gibisinizdir. Size verecek tek öğüdüm yok ,işe yaramayacaktır çünkü. Bu koşulsuz, bu kaçınılmaz sürecten, bu sevdadan bu intihardan geçmeniz gerekse de, bir çok ölü hücre feda edeceğinizi bilsemde,ölü bakışlar ölü gülüşmeler de dahildir bu kayba, size koca bir sessizlik birakmaktir niyetim. Bekleyin görün, yaşayın , hızlı yaşayın ölmeyeceksiniz inanın bana ve ölümün aslında sadece kalp atışlarından ibaret olmadığını , mutluluğun gülmek ile alakalı olmadığını anlayacaksınız.Size zaman veriyorum.Bir gün tekrar buluşmak üzere... 

AMPRİK AŞKLAŞMALAR

Puldan biberler yedigimiz vakit,
biraz anason  , ney taksim biraz.
dolduuur garson ! kadar istahli
ve o garson kadar yorgun...

bir sabahi daha yakiyoruz,
yağmur gelmekte telaşla .
bir sabaha sirilsiklam variyoruz
havlumuz hali hazır kurutmakta .

nasıl desem bilemiyorum, sanki ;
biz gittikçe o bize geliyor
o gittikçe biz ona varıyoruz
o' dili geçmiş zaman da yaşanan...

doldur tanrım zamanı şarşörlere
sıkıp sıkıp öleceğimiz geliyor
sıçaraktan yaşayacağımız tutuyor  !
akıp geçerken zaman...